NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
20 - (1720) حدثني
زهير بن حرب.
حدثني شبابة.
حدثني ورقاء عن
أبي الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. قال
(بينما امرأتان
معهما
ابناهما. جاء
الذئب فذهب
بابن إحداهما.
فقالت هذه
لصاحبتها:
إنما ذهب
بابنك أنت.
وقالت الأخرى:
إنما ذهب
بابنك. فتحاكمتا
إلى داود.
فقضى به
للكبرى.
فخرجتا على
سليمان بن
داود عليهما
السلام.
فأخبرتاه. فقال:
ائتوني
بالسكين أشقه
بينكما. فقالت
الصغرى: لا.
يرحمك الله!
هو ابنها.
فقضى به
للصغرى.
قال: قال أبو
هريرة: والله!
إن سمعت
بالسكين قط إلا
يومئذ. ما كنا
نقول إلا
المدية.
{20}
Bana Züheyr b. Harb
rivayet etti. (Dediki): Bana Şebâbe rivayet etti. (Dediki): Bana Verkaa',
Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :
«Vaktiyle iki kadın
çocukları ile beraber bulunurken kurt gelerek birinin çocuğunu götürmüş. Biri
arkadaşına :
— Kurt senin çocuğunu götürdü! demiş. Öteki de
:
— Kurt ancak senin çocuğunu götürdü) demiş.
Müteakiben Hz. Davud'un huzurunda muhakeme olmuşlar. O, çocuğun büyük kadına
aid olduğuna hükmetmiş. Derken kadınlar Süleyman b. Dâvûd (Aleyhisselam)'ın
huzuruna çıkarak (meseleyi) ona haber vermişler. O da :
— Bana bıçağı getirin de onu sizin aranızda pay
edeyim! demiş. Bunun üzerine küçük kadın :
— Hayır!.. Allah sana rahmet buyursun! Çocuk
onundur! demiş. O da çocuğun küçük kadına aid olduğuna hüküm vermiş.»
Ravi diyor ki: Ebû
Hureyre «Vallahi sikkîn sözünü hiç işitmemiştim; sâdece o gün işittim. Biz
yalnız mudye diyorduk.* dedi.
(1720) - وحدثنا
سويد بن سعيد.
حدثني حفص
(يعني ابن ميسرة
الصنعاني) عن
موسى بن عقبة.
ح وحدثنا أمية
بن بسطام.
حدثنا يزيد بن
زريع. حدثنا
روح (وهو ابن
القاسم) عن
محمد بن
عجلان. جميعا
عن أبي الزناد،
بهذا
الإسناد، مثل
معنى حديث ورقاء.
{…}
Bize Süveyd b. Saîd de
rivayet etti. (Dediki): Bana Hafs (yâni îbni Meyserate's-San'ânî) Mûsâ b.
Ukbe'den naklen rivayet etti. H.
Bize Ümeyyetü'bnü
Bistâın dahi rivayet ettL (Dediki): Bize Yezid b. Zürey' rivayet etti.
(Dediki): Bize Ravh —ki İbni'l-Kaasim'dir— Muhammed b. Aclân'dan rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Ebû'z-Zinâd'dan bu isnadla Verkaa' hadisinin mânâsı gibi rivayette
bulunmuşlardır.
İzah:
Bu hadîsi Buhari,
«Ehâdisü'I-Enbiyâ» ve «Ferâiz» bahislerinde; Nesâi «Kadâda tahrîc etmişlerdir.
Dâvûd (Aleyhisselam)'ın
çocuğun büyük kadına aid olduğuna hükmetmesi ya aralarında bir benzerlik
gördüğü içindir yahut onun şeriatında yaş büyüklüğü tercih sebeplerinden
sayıldığındandır. Çocuğun kadının elinde bulunması da onun şeriatına göre
tercih sebebi olabilir.
Hz. Dâvüd'un bu hükmü
ictihâd suretiylemi yoksa fetva yolu ile mi verdiği ihtilaflıdır. Bazıları:
«Fetva olarak vermiştir; onun için de Süleyman (Aleyhisselam)'ın onu bozması
caiz olmuştur.» demişlerse de Kurtubî buna i'tirâz etmiş ve: «Nebiin fetvası da
hükmü gibidir. Ten'rîz babında bunların ikisi de müsavidir.» demiştir.
Burada şöyle bir suâl
hâtıra gelebilir: O halde Hz. Süleyman'a Dâvûd (Aleyhisselam)'ın hükmünü bozmak
nasıl caiz olmuştur?
Cevap: Eğer her
ikisinin verdikleri hüküm vahiy ile olmuşsa Hz. Süleyman'ın hükmü Dâvûd
(Aleyhisseîâm)'ın hükmünü neshetmiştir. îctihadla hükmetmişlerse Süleyman
(Aleyhisselâm)'ın içtihadı daha kuvvetlidir; çünkü güzel bir hal çâresi ile
hakikati meydana çıkarmıştır.
İbnü'l-Cevzî: Her
ikisinin hükümleri ictihadla olmuştur; zira vahî ile olsa, hilafı câîz olmazdı.
Bu gösteriyor ki, zekâ ve anlayış Allah'ın bir ihsanıdır...» diyor.
Vâkıdî'nin beyanına
göre Hz. Dâvûd ile Süleyman (Aleyhisselâm) bu hükmü müşavere yolu ile
vermişlerdir. Dâvûd (Aleyhisselâm) Hz. Süleyman'ın verdiği hükmün doğruluğunu
görünce ona kanâat getirmiştir.
Bâzıları Dâvûd
(Aleyhisselâm)'ın şeriatında yaş büyüklüğünün tercih sebeplerinden sayıldığını
kabul etmemiş; bunun hatâ olduğunu, büyüklük, küçüklük, uzunluk, kısalık gibi şeylerin
sırf tardî birer vasıf olup tercih îcâb etmediklerini söylemişlerdir.
Süleyman (Aleyhisselâm)
hakikati anlamak için güzel bir çare bulmuş; güya çocuğu ikiye bölerek
kadınlara paylaştırmak için bıçak istemiştir. Bittabi hakiki anne çocuğunun
kesilmesine razı olmıyacaktır. Nitekim bu çare sayesinde hakikat anlaşılmıştır.
Çocuk büyük kadına aid olmadığı için o kesilmesine rıza göstermiştir. Zîra
kendi çocuğunu da kurt kapmıştır. Küçük kadınla dert ortağı olacaktır. Fakat
hakikî anne olan küçük kadın, yavrusunun kesilmesine razı olamamış; ölmektense
yabancı ellerde yaşamasını tercih etmiş; ve :
«Hayır!.. Çocuk
onundur.» diye feryâd ederek dâvasından vaz geçmiştir.
Ulemâ bu gibi
meselelerde hakikati meydana çıkarmak için hâkimlerin böyle çarelere baş
vurmalarına cevaz vermişlerdir.
Hadîsteki «Hayır!»
kelimesi başlı başına bir cümledir. Mânâsı: Hayır, kesme! demektir. «Allah sana
rahmet buyursun!» ifâdesi ayrı cümledir. Böyle yerlerde (lâ)'dan sonra rabıt
edatlarından (ve)'yi getirerek cümleyi:
«Lâ! ve yerhamükâllah.» şeklinde kullanmak müstehabtır.
Sikkin ve müdye: Bıçak
demektirler.